Günübirlik
ulaşımın çok kolay olması nedeniyle özellikle birkaç gün süren tatil ya da
hafta sonlarında İstanbul dan Kuzeydoğu Yunanistan’a ve Kuzey Ege de ki
Yunan adalarına önemli ölçüde Türk turist gitmekte.
Son birkaç yıldır bu kolaylığın farkına vardık ve uygun olan kısa tatillerde bu bölgeyi tanıma ve gezme koşulları oluşturmaya başladık.
Araçla çıkıldığında bu gezi için yapılması gerekenler vize, uluslararası ehliyet
ve yeşil sigorta. Yeşil sigorta İpsala gümrüğündeki Turing bürosunda
en az 15 günlük 65 Euro karşılığında ve Uluslararası ehliyet en
az 1 yıllık olarak yaptırılabilmektedir. Yeşil pasaporta vize
gerekmemekte. Ama burada bilinmesi gereken durum şu: Bayram gibi
yoğunluk olan günlerde Turing bürosunda işlemler uzayabiliyor. İki işlem aynı anda yapılacaksa 8-10
dk sürebiliyor. 10 kişinin olduğu bir kuyruktaysanız en az 1 saat sıra
beklemeyi göze almalısınız. Vakit kazanmak için gerekli evraklar
yola çıkmadan İstanbul da da hazırlanabilir. Haziranın (2015) son hafta sonunu
İstanbul'a en yakın yunan adalarından biri olan Semadirek te geçirmek istedik.
Klasik olduğu üzere sabah 06:00 da hareket edip Tekirdağ da ki yaklaşık 1
saatlik buluşma molasından sonra saat 10:00 gibi İpsala da idik. Yeşil
sigortayı orada yaptırdık. Geçiş problemsiz ve çok hızlı oldu. Ancak Yunanistan
gümrüğünden geçtikten birkaç kilometre sonra pasaportlardan birinin eksik
olduğunu fark ettik ve gümrüğe geri dönmek zorunda kaldık. Pasaport polisi birisini iade etmeyi unutmuş. Neyse ki problemsiz kavuştuk
pasaporta. 11:00 sıralarında Alexandrapoli (Dedeağaç) de idik. Önce feribot
biletlerini hallettik. Adaya SAOS firmasının feribotları çalışıyor. Turistik
sezonda genellikle günde iki sefer yapmalarına karşın yıllık ve hatta
ay içerisinde bile kalkış saatleri değişebiliyor.
http://paleologos.forth-crs.gr/english/npgres.exe?PM=BR adresinden
saatler kontrol edilebilir ve rezervasyonda yapılabilir.

Fiyatlar
yolcu 15 Euro otomobil ise 70 Euro tek yön fiyatı. Yolculuk yaklaşık 2 saat 15
dk kadar sürüyor. Biz saat 15 gibi feribota bindik ve 16:00 da hareket
etti. Uzun olduğunu yolculuk olduğu düşünülebilir. Ancak gemi yolcularının çeşit ve renkliliğini izlemek sanki zamanın daha hızlı akmasını sağlıyor. Geminin kapalı kısmında yaş ortalaması üstlerde iken güvertede çadırıyla, gitarıyla şarkılarıyla yolculuğu şenlendiren çok daha genç bir grup vardı. Dolayısıyla canlılık burada daha fazla idi. Adaya yaklaştıkça heyecanla birlikte güvertedeki kalabalık ta artmaya başladı.
Dedeağaç'tan da
görülebilen ada çok farklı şeylere benzetilmekte. Örneğin Saroz kıyılarından bakıp
cansız yatan bir kız çocuğuna benzetenler olmuş. Her neye
benzerse benzesin Posedion un Troya savaşını bu tepeden seyrettiği söylentisini
kanıtlarcasına 1600 metre yüksekliği ile Saroz körfezinin hemen önünde tepesine
bir bulutun takılıp kaldığı muhteşem bir görüntü. 
Bu muhteşem manzaraya yaklaşırken ilk gördüğümüz adanın denize dik inen kuzey yamaçları. Tepelerde
kaya görüntüsü hakimken kıyıya doğru koyu yeşil bir örtüyle kaplanıyor.
Feribot adanın batısında daha düz olan kesimdeki Kamariotissa’ya
yanaşıyor. Adaya ayak basmadan önce şimdi adayla ilgili bilgileri derleyebildiğim bilgileri paylaşmak isterim.
Yunanca
ismi Trakya Samos'u (Sisam adasının Yunanca adı) anlamında Samos Thrakis'den
geldiği söylenmektedir. Osmanlı döneminde yüksek dağ silüetine uyumlu bir isimle
"Semadirek" şeklinde adlandırılmıştır.
 |
Kamariotissa |
Adanın
tarihi ve coğrafi konumuyla ilgili derlediğim bilgilere gelince Türkçe
kaynaklarda detaylı bilgiye ulaşmak pek mümkün olmadı. Ada saroz körfezinin
açıklarında yer almakta olup güneydoğusundaki Gökçeada'dan 37 km,
kuzeyinde Dedeağaç'tan (Alexandrapoli) 48 km uzaklıkta,Türk-Yunan deniz
sınırının sadece birkaç mil batısında yer alan doğu-batı yönünde 22 km, kuzey
güney yönünde ise 12 km uzunluğunda ve 178 km2 genişliğinde
bir ada. Dağlık yapısı, doğal liman ve tarım için uygun topraklara
sahip olmaması nedeniyle tarihte siyasi ya da ekonomik önemi olan bir yer
değilmiş. Ancak "Büyük Tanrıların Tapınağı-Sığınağı" Mabedi
nedeniyle Hellenik ve Prehellenik dönemde önemli bir dini tören merkezi
olmuş.
 |
Büyük Tanrılar Tapınağı |
Bu tapınak bütün dinlerin üyelerine açıkmış. Tapınak 2700
yıl önce, 400 kilometre uzaktaki Poros'tan gemilerle taşınan mermerlerle
kurulmuş. Merkezinde, Anadolulu Kibele, İda Dağı'nın Toprak Ana'sıyla bağlantılı
olduğu düşünülen Yüce Anne Axieros figürü varmış. Çevresine bir amfi
tiyatro, sütunlu dikdörtgen tapınak, Demetrius'un anıt gemisi ve çağın en
büyük kule şeklindeki tapınağından oluşuyormuş. Pers, Venedik, Osmanlıların
dokunmadığı tapınak 19'uncu yüzyıla kadar bozulmadan gelmiş. Sonrasında adeta
yağmalanmış. Amfi tiyatronun mermerleriyle köyde evler yapılmış. . Arkeolojik
bulgulardan bazı parçalar İstanbul'a gönderilmiş. 1938'de tapınakta
Amerikalı arkeologlar çalışmaya başlamış. 1956'da Hieron'un sütunlarını
ayağa kaldırıp ve bir müze inşa etmişler.
 |
Amfitiyatro |
Zarif cam, mermer, metal, toprak
objelerin, Nike replikasının, rölyeflerin sergilendiği bu müze bizim gittiğimiz
dönemde tadilat vardı ve aralık 2015 'e kadar kapalı idi.
Adanın
diğer önemli kültürel zenginliği ise bugün Paris'te Louvre müzesinin
girişinde, görkemli bir salonda sergilenen, Antik çağdan günümüze ulaşan en
önemli heykellerden birisi olan Kanatlı Zafer Heykeli ya da Kanatlı Zafer
Anıtıdır. Yunan mitolojisi zafer tanrıçası Nike'nin MÖ 3. yüzyıldan kalma
mermer heykelidir. Bu heykel 2 bin 200 yıl önce Kıbrıs zaferini
simgelemek üzere Rodos'ta, Poros adasının özel mermerinden yaptırılmıştı. 3,2
metre yüksekliğindeki anıt, antik çağın mistisizm merkezi “Büyük Tanrıların
Sığınağı” mabedinde denizi görecek şekilde, yerleştirilmişti.
 |
Tapınak Yolu |
Kadın zafer
tanrıçası Nike, bir elini ağzına götürmüş, Rodosluların Kıbrıs deniz
zaferini haykırıyordu. Bir söylentiye göre1863'te adaya yolu düşen,
Nike'yi gören Fransız elçisi ve amatör arkeolog Champoiseau, Sultan
Abdülmecit'in izniyle heykeli ve diğer önemli kalıntıları Paris'e götürdü.
Adalıların iddiasına göre, heykelin başı taşınma sırasında düşüp, onarılmayacak
şekilde parçalandı.Bu arada:
bugün Rolls-Royce arabalarının logosu bu heykel. Ayrıca, 1930 yılında
tasarlanan ilk FIFA Dünya Kupasının ödül kupası da bu heykele dayalı bir
tasarım olduğu bilinmektedir.
 |
Khora |
Ada'da
2011 verilerine göre yaşayan nüfus 2840 kişi ve giderek azalmakta. Geçim kaynağı
ağırlıklı olarak turizm ve balıkçılığa dayanmakta. Adanın güney
doğusu sarp kayalık olduğundan bu alanda yerleşim yok ve tabi ki
adayı çepeçevre dolaşan bir yol da yok.
Tasos adası kadar turistik popülaritesi olmayan bu şirin adanın bu ilginç özellikleri nedeniyle tanımaya karar verdik ve bir
arkadaşımızın tavsiyesi ile Orpheus otelde seçtik.
 |
Khora |
Sahibi
Christo ile telefon ve email ile iletişim kurarak yerimizi ayarladık.
Kamaritissa ya indikten sonra otelimizin adanın kuzey tarafında
Therma bölgesinde olduğunu tespit ettik. Dik yamaçların eteğinde deniz
kıyısında çınar ağaçlarının altında yoğun kekik kokusu altında yaklaşık 10 km
lik bir yolculuktan sonra yine çınar ağaçlarının gölgesinde bahçesinde ağaçsı boyutlara
ulaşmış ortancalar olan otelimize ulaştık. Christo bizi büyük bir heyecanla
karşıladı. Ancak odalar Christo kadar mutlu etmedi bizi. Ama tüm vaktimizi
dışarıda geçirmeyi planladığımızdan çok dert etmedik. Ancak ertesi gün yaklaşık 100 m kadar yukarıda bungalov tarzı daha güzel bir otel olduğunu gördük.Eşyalarımızı bıraktıktan
sonra akşam yemeği için Christonun önerilerini aldık.
 |
Khora |
Kamariotissa da limanın
arkasında posta ofisinin yanında bir balık lokantası önerdi. Hem şehri
keşfetmek hem de yemek için otelden ayrıldık. Şehir çok küçük sahile sıralanmış
ön tarafta hediyelik eşyalar satılan dükkanlar ve arkasında da evler
yer alıyordu. Çok katlı bina neredeyse hiç yoktu. Çok özellikleri olmayan
klasik bir yunan sahil köyü özelliğinde. Lokantayı bulduk.
İki masada yemek yiyenler vardı.
 |
Limanda gün batımı |
Salaş bir lokanta. Barbun kalamar ve
klasik mezelerden oluşan bir akşam yemeği istedik.Bu arada limanda çok güzel bir gün batımı manzarası oluştu. Masalar giderek dolmaya
başladı ve biz kalkmaya yakın neredeyse hepsi dolmuştu. Yemekler klasik görünüm
ve tadında idi. Tabi fiyatlar da öyle.
İkinci
gün sabah kahvaltı otelde idi. Ancak kahvaltı neredeyse sıradan bile değildi.
Araştırmalardan edindiğimiz bilgiler ve Christo’nun önerileriyle bir rota
oluşturarak yola koyulduk. Kamariotissa ya doğru hareket ettik.
 |
Pachia Ammos |
Yaklaşık 5 km
sonra “Büyük Tanrılar Tapınağı”nın olduğu “ancient area” mevcut.
Arabaları park ettikten sonra dağa doğru önce makilerin daha sonra
zakkumların eşlik ettiği taş döşeli bir patika ve yanda akan dereyi takip
ederek yaklaşık 500 m kadar tırmandık. Önce müze ile karşılaştık,
ancak bakım nedeniyle kapalıydı. Solda biraz daha yukarıda tapınak girişi
mevcut. Bilet alıp tapınağı gezmeye koyulduk. Kısman ot ile kaplı alanda
gördüğümüz kadarıyla çalışmalar halen devam etmekte.
 |
Pachia Ammos Taverna |
Tapınağın sütunları ayağa
kaldırılmış, amfitiyatro ortaya konulmuş, diğer bölümlerde çalışmalar devam etmekte idi. Tapınak ziyaretinden sonra Kamaroitissa yönüne
doğru yaklaşık 1 km kadar ilerledikten sonra Kastro otelin yanından sola giden
yoldan dağa doğru devam ettik.Yaklaşık 5 km sonra ada ile aynı adı taşıyan Samothraki ya
da Khora köyüne ulaşılıyor. Adanın en eski yerleşim yeri. Denizden çok az bir kısmı
görünüyor. Eski çağlarda yerleşim için korsanlardan korunmak ve güvenlik açısından böyle bir alan seçilmiş.
 |
Paradissos tavernaya |
Köy
dağın yamacına kurulmuş ucunda bir kalesi olan tarihi
dokusunu korumuş, her alanında farklı ve müthiş bir manzara olan şirin sevimli
bir köy. Kale kapalı olduğu için gezemedik. Taş döşeli temiz dar sokakları
bunları çevreleyen turistik eşya satılan dükkanları ve taş evleri ile tipik bir
rum köyü. Sokaklarında yürürken tüm köy güne hazırlık yapıyor. Dükkanlarındaki
malzemeleri sokağa sergileyen, evlerinin önünü temizleyen yıkayan insanlarla
köy yeni güne yavaş bir hazırlık içinde. Köy meydanı denilebilecek bir
alanda iki adet yemek yenilebilecek taverna mevcuttu. Araştırmalar 1900 isimli
tavernanın daha iyi olduğunu göstermişti. Henüz yemek zamanı değildi ve biz
kahve içmek için çok güzel köy ve deniz manzarası olan bu tavernayı
seçtik. Sahipleri karı koca çok sempatik ve şirinlerdi. Kahveleri içtikten sonra bu doyumsuz
güzelliklerden ayrılmak zorunda idik.
 |
Şelale yolu |
Amacımız bu gün adanın güney sahilini
keşfetmekti. Khora dan güney sahiline ulaşmak için ya kamariotissa ya inip
oradan devam edecektik ya da biraz kötü ve dar olan ama daha kısa olan dağ
yollarından gidecektik. Tabiki macerayı seçtik. Köyden çıkar çıkmaz yol üçe ayrılıyordu.
Ön sezilerimizle ortadaki yolu tercih ettik evet doğru olan buydu. Çok şirin
köylerden geçen bu yol bizi sahile indirdi. Sola doğru sahili tanımaya devam
ettik. 3-4 km sonra yol ikiye ayrıldı. Birisi dağa doğru Profitis İlias'a diğeri
sahile doğru gidiyordu. Christo Profitis İlias da çok güzel keçi
çevirme olduğunu burayı değerlendirmemizi önermişti. Henüz yemek zamanı
olmadığından sahilden devam ettik. Adanın bu tarafı kuzeyi gibi çok dik
değildi. Yamaca doğru zeytin ağaçları daha yükseklerde ise çam ağaçları vardı.
Denize ulaştığımız noktada çakıllarla kaplı şemsiyeleri olan bir plaj ve sol
tarafında da tavernası mevcuttu. Sahilden ayrılıp dağlara yöneldiğimizde köşede
bir adet taverna mevcut.
 |
Şelale yolu |
Christo adı Lakkoma olan bu taverna da güzel balık
yiyebileceğimizi söyledi. Yoldan devam ettik 10 km sonra yol bir plajda
sonlandı. Burası Pachia Ammos tartışmasız adanın en güzel
tek plajı. Burası yaklaşık 800-1000 m uzunluğunda ince kumla kaplı sağ
köşesinde bir bar ve üzerinde tavernası olan ve Bozcada ile karşı karşıya
olan plaj. Bu kısmın önünde sahilde tavernaya ait şemsiye ve
şezlonglar vardı. Diğer kesimlerde insanlar kendi imkanlarıyla güneşleniyordu.
Sahili keşif gezisi sırasında en doğu ucuta kayalıkların kısmen perdelediği bir
alanda ise nudist bir çift güneşlenmekte idi. Ağustos böcekleri korosunun
şenlendirdiği tavernaya oturduk ve bu gün burada kalmaya karar verdik. Denize
giren arkadaşımız suyun çok güzel olduğunu söyledi ama grubun çoğunluğu
tembellik etti. Öğlen yemeğini burada yemeye karar verdik.
 |
Şelale |
Sahibi Yannis
balıkları denizde kendisinin tuttuğunu, yine midyeleri de kendisinin
çıkardığını söyledi. Sardalya, çipura ve buharda midye yanında klasik mezelerden
oluşan bir öğle yemeği menüsü oluşturduk. Hepsinin tadı da çok farklı idi.
Akşam saat 18’e kadar burada kaldık. Yola çıktığımızda yol üzerindeki Profitis İlias'ı da görmeye karar verdik. Dağa doğru yaklaşık 3-4 km lik bir yol sonunda köye ulaştık. Dağın yamacında yolun iki tarafına dizilmiş evler, cafe ve iki adet
tavernadan oluşuyordu. Bu iki tavernada keçi çevirme yapılıyordu. Bir tanesi
daha kalabalıkça idi. Daha sonra değerlendirmek üzere dağ ve deniz manzaralı
cafe de kahve içip Kamariotissaya doğru yola çıktık. İnsanlar siesta dönüşünde
idi. Hediyelik eşya satan dükkanlar, cafe va tavernala sahil boyunca
dizilmişti. Dükkanların bir kısmı kapalı bir kısmı yeni açılıyordu. Çok küçük
bir kasaba 15-20 dk sonra yapacak bir şey bulamayıp otelimize döndük..Akşam
yemeğini Therma bölgesinde yemeye karar verdik. Christonun önerisiyle Otele çok
yakın olan 900 yıllık olduğu söylenen dev gövdeli bir çınarın altındaki
Paradissos tavernaya gittik. Izgara ve fırın yemekleri yanında bamya,
fasülye gibi ev yemekleri de vardı. Bamya ve patatesli fırında keçi yemeyi
tercih ettik ikisinin de lezzeti mükemmeldi.
 |
Doğal Havuz |
Sabah kahvaltısını yakındaki
fırından aldığımız poğaça ve böreklerle zenginleştirdik. Kahvaltı sonrası
Adanın kalan kuzey ve doğu sahilini keşfetmek için yola çıktık. Termaya yakın
bölgelerde çadır kampı alanları ve bungalovlar vardı. Adanın ucuna doğru
yerleşim gittikçe seyrekleşiyordu. Adanın hem güney hemde kuzey ve doğusunda
bol miktarda keçi vardı. Her an yolda önünüze keçi çıkabiliyor. Neyse ki çevik
hayvanlar da sıkıntı oluşmadan uzaklaşabiliyorlar. Adanın kuzey kısmında çınar
meşe ve çam ağaçları yoğunlukta. Doğuya gidildikçe toprak çıplaklaşıyor. Yol bir plajda sonlandı. Gökçedada nın tam karşısında olan Kipos Beach çakıllı herhangi bir hizmetin sunulmadığı bir plaj. Birkaç aile denize giriyordu.
 |
Şelale Yolu
|
Burası ile Pachia Ammos arasındaki yolu olmayan kesimde bir kumsal olduğu daha çok nudistlerin kullandığı bu plaja ancak deniz yoluyla ulaşılabildiği söyleniyor. Geri dönüşte Fonias Tower'ın olduğu bölgede solda park alanı mevcut. Arabaları buraya park ettik ve şelaleye doğru yürüyüşe başladık. Yol dere kenarında düzensiz bir patika ve 1700 metre kadar uzunluğunda ve 35 dk da yürüyebildik. Dönüş ise 25 dk kadar sürdü. Patikanın ucunda doğal bir havuz ve buraya yaklaşık 35 metre yükseklikten düşen şelale mevcut. Şelaleyi görmek için ya havuza girmek ya da karşısındaki tepeye tırmanmak gerekiyor. Havuzda yüzen ve çevresinde güneşlenenler var. Su oldukça soğuk. Ekipten havuza girenler oldu tabi. Burada yaklaşık bir saat kadar vakit geçirdik. Öğle yemeğini Profitis İlias da yemeyi planlamıştık. Otele dönüp eşyaları aldıktan sonra bir önceki gün izlediğimiz rotadan
Profitis İlias'a ulaştık. Lokanta çok kalabalık değildi.
 |
Portofitis ilias |
 |
Portofitis İlas |
Keçi etine doyduktan sonra saat 15:00
deki feribot için saat 14:30 da limanda olduk. Güzel duygularımızı ve
güzelliklerden oluşan hazzı yanımıza alıp aklımızı ada da bırakarak iki günlük
tatilimizi tamamlayıp geri dönüş için yola koyulduk